[English by Christianity Today / Turkish by Miras Publishing.]

Hristiyanlık Batı’da gerilemeye devam ederken, daha geniş bir dünya bir şeylerin eksik olduğunu fark etmeye başladı. Kilisenin tüm skandallarına ve başarısızlıklarına rağmen, Hristiyan kültürünün kaybının hepimizi daha kötü durumda bıraktığına ve Hristiyan olmanın ve Hristiyan bir toplumda yaşamanın faydaları olduğuna dair artan bir farkındalık var gibi görünüyor.

Örneğin, Derek Thompson kısa bir süre önce The Atlantic’te kiliseye katılımın azalmasıyla birlikte ortaya çıkan topluluk kaybı hakkında yazdı. Thompson, “Belki de din, tüm hatalarına rağmen, bir istinat duvarı gibi işliyor,” diyerek şu sonuca varmıştır: “Amerikan hiper-bireyciliğinin, onun yokluğunda kabarıp taşma tehdidinde bulunan istikrarsızlaştırıcı baskısını geri tutuyor.”

Aynı şekilde Harvard’lı akademisyen Tyler J. VanderWeele de dini hizmetlere katılımın faydalarını kapsamlı bir şekilde araştırmış ve bunun zihinsel ve fiziksel sağlık, mutluluk ve anlam duygusunda iyileşmeye yol açtığını tespit etmiştir. İstatistiklere göre, düzenli olarak kiliseye gitmek bir insan olarak gelişmenize yardımcı olacaktır. Virginia Üniversitesi’nde profesör olan Brad Wilcox’un gösterdiği gibi, düzenli kilise katılımı daha tatmin edici bir cinsel yaşamla bile ilişkilidir!

Bir de eski ateist Ayaan Hirsi Ali gibi, Hristiyanlığa geçişlerini en azından kısmen “uyanmış ideoloji”, “küresel İslam” ve otoriterlik tarafından tehdit edilen çağdaş dünyanın çürümüşlüğüne bir yanıt olarak açıklayanlar var. Hirsi Ali, yeni inancını açıkladığı bir makalesinde “İnanıyorum ki tek inandırıcı yanıt, Yahudi-Hristiyan geleneğinin mirasına sahip çıkma arzumuzda yatıyor” dedi. Ünlü ateist Richard Dawkins, Hirsi Ali’nin din değiştirmesine karşı çıksa da, kısa bir süre önce İngiltere’de İslam’ın artan etkisine tepki olarak kendisini “kültürel bir Hristiyan” olarak tanımladığı için Hirsi Ali’nin gerekçelerine katılıyor gibi görünüyor.

Bu argümanların ortak noktası, Hristiyanlığın insan ve toplum için somut olarak iyi olduğunun kabul edilmesidir. Cinsel yaşamımızı, ruh sağlığımızı ve sosyal ağlarımızı iyileştirir ve bize çağdaş seküler dünyanın taklit edemeyeceği bir istikrar, düzen ve özgürlük ve adalet temeli sağlar. Bunlar Hristiyan olmak ve en azından yüzeysel olarak Hristiyan bir kültürün -Hristiyanlığın ortodoksluğunu kabul etmese bile Hristiyanlık ahlakını benimseyen bir kültürün- yayılmasını teşvik etmek için güçlü nedenlerdir. Sonuçta, veriler açık görünüyor: Daha Hristiyan bir kültür daha fazla insani gelişme üretecektir.

Article continues below

Free Newsletters

More Newsletters

Ancak Hristiyanlığın ölçülebilir faydalarına ilişkin bu farkındalık, gerçek inanca yönelik bir tehdit midir yoksa müjde için bir fırsat mıdır?

Bir yandan, inancın ortodoks doktrinlerini kabul eden Hristiyanlar olarak, Tanrı’nın yasasına göre yaşamanın bereket üreteceği bizim için şaşırtıcı değildir. Evrenin kurallarına aykırı yaşamak hem bireylere hem de topluma zarar verecektir. “Sizi sürgüne gönderdiğim şehrin refahını aramaya” (Yer. 29:7) çağrıldığımıza göre, Hristiyan inancımızla uyumlu politikaları, uygulamaları ve sosyal normları savunmalıyız. Eğer Tanrı’nın yaşamlarımız için isteğinin, O’nun evren tasarımına uygun yaşamak olduğuna inanıyorsak ve komşumuzu seviyorsak, komşumuzu da bu tasarıma uygun yaşamaya teşvik etmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında, Dawkins’in inançsız “kültürel Hristiyanlığı” bile belki de doğru yönde atılmış küçük bir adımdır.

Ancak Tanrı’nın yaşamlarımız için isteği sadece yasasına göre yaşamamız değildir. O’nun isteği, Oğlu İsa Mesih aracılığıyla O’nu tanımamızdır. Daha fazla insan inancımızın kişisel ve toplumsal faydalarının farkına vardıkça, bu durum Hristiyanlar için bir zorluk oluşturmaktadır: Hristiyanlığın iyiliğini, onu sadece refaha ulaşmak için başka bir araca dönüştürmeden nasıl ilan edebiliriz? Başka bir deyişle, inancımızın erdemlerini maddi faydaları için benimseyen bir kültürün, manevi faydalarını sürekli olarak ihmal edip edemeyeceğini ve hatta bunlara karşı aşılanıp aşılanamayacağını kendimize sormalıyız.

Dawkins’in yorumuyla ilgili yakın tarihli bir makalede, CT genel yayın yönetmeni Russell Moore tam da bu endişeyi dile getirdi. Hristiyanlık ulusal marşlar, köy şapelleri ve mum ışığında ilahiler söylemek değildir. Sadece (Dawkins’in istediği gibi) İslam olmamak ya da (Hirsi Ali’nin istediği gibi) uyanık olmamak değildir. Ve eğer “müjde gerçek değilse, müjde işe yaramaz. Gerçek paganizm her zaman sahte Hristiyanlığa galip gelecektir.” Ortodoksluktan yoksun Hristiyanlık -yaşayan bir Tanrı’ya yanıt olarak yaşayan bir inanç olmayan Hristiyanlık- sosyal bir kimlikten başka bir şey değildir.

Article continues below

Ve dünya sosyal kimliklerle doludur. Eğer kişi müjdeye gerçekten inanmadan Hristiyanlığın maddi faydalarını elde edebiliyorsa, o zaman neden kendine ölmek ve Mesih’e radikal itaat içinde yaşamakla uğraşsın ki? Yıkıcı Tanıklık’ta da savunduğum gibi, modern eğilim Hristiyanlığı bir yaşam tarzı seçeneği olarak görmektir, Mesih şeklinde tarihe giren aşkın bir Tanrı’dan vahyedilmiş bir gerçek olarak değil. Eğer insanlar Hristiyanlığa sadece kendilerini optimize etmenin üstün bir yolu olarak gördükleri için gelirlerse, Hristiyanlığın talepleri çok büyük olduğunda, daha kolay bir moda için onu terk edeceklerdir.

Bu bağlamda, Mesih’i Hristiyanlıktan çıkararak inancı gerçekten alay konusu haline getiren alternatif bir Hristiyanlığın geliştiğini hayal etmek kolaydır. Daha da kötüsü, Mesih sadece bir sembol, Kutsal Yazıların hakikatiyle hiç ilgilenmeyen büyük ölçüde siyasi bir hareket için bir şaka olarak anlaşılabilir.

Bunu hayal etmek kolaydır çünkü Amerikan Hristiyanlığının bazı kesimlerinde uzun zamandır zaten böyle olmuştur. Diriliş gibi temel öğretileri terk eden ilericilerin sosyal müjdesi buna mükemmel bir örnektir. Siyasi sağda ise Hristiyanlık, eski başkan Donald Trump’ın yakın zamanda Amerika temalı bir İncil’i tanıtmasında olduğu gibi, bir tür yurttaşlık dini haline gelebilir. Hristiyanlık, müjdenin ruhani gerçekliği olmaksızın inancın maddi faydalarını isteyen kişiler tarafından her zaman seçilme riski altındadır.

Ancak maddi menfaatlerin cazibesine kapılanların derin, kişisel ve ortodoks bir inancı benimsemekte başarısız olmaları şart mıdır? Çıldırmış bir dünyadan endişe duyan insanların, önce Hristiyanlığın doğasında var olan Tanrı tarafından tasarlanmış düzene, sonra da Tanrı’nın kendisine çekilerek bu sıradan yolla imana gelmeleri mümkün müdür? Yalnız ve depresif insanların, önce kilisenin doğasında var olan Tanrı tarafından tasarlanmış topluluğa çekilerek imana gelmeleri mümkün müdür?

Article continues below

Kültürel Hristiyanlığın gerçek risklerini görüyorum. Ancak ilk olarak müjdenin değil de yararların cazibesine kapılan imansızların yine de tökezleyerek imana gelebileceklerine inanıyorum. Tanrı’yı arayabilirler “ve belki de O’na ulaşıp O’nu bulabilirler, oysa O hiçbirimizden uzakta değildir” (Elçilerin İşleri 17:27).

Burada bir tehlike vardır ve yüzeysel, yozlaşmış bir Hristiyan kültürünü teşvik etmekten sakınmalıyız. Ancak kendimizi müjdeyi duyurmak için olağanüstü bir fırsatla karşı karşıya buluyoruz. İnsanlar kiliseye ister sosyalleşmek için ister Tanrı’ya itaat etmek için gelsinler, müjdeyi duymaya ihtiyaçları vardır. İnsanlar Hristiyanlığa ister ilerici kültürden korktukları için ister Diriliş’in tarihselliğine ikna oldukları için ilgi göstersinler, müjdeyi duymaya ihtiyaçları vardır.

Buradaki zorluk, inancımızın faydalarını görenleri, bunların sadece optimize edilmiş bir yaşam tarzının olumlu sonuçları değil, Baba’dan gelen mükemmel armağanlar olduğunu görmeye davet etmektir. Müjde bu davettir. Bunu ilan ederek komşularımıza Hristiyan kültürünün iyi olduğunu, çünkü bunun “kendisini çağıran herkesi zengin bir şekilde kutsayan” (Romalılar 10:12) sevgi dolu bir Tanrı’dan, onların tövbe edip kendisine dönmelerini isteyen bir Tanrı’dan geldiğini açıklayabiliriz.

[ See all of our Turkish (Türkçe) coverage. ]